Yüzyıllar önce Gırnata şimdi Gazze! ‘Seyirci kalırsak yüzümüz yerde kalacak’
-
HABER7
İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı Mehmet Görmez’in “Gırnata, Gazze ve İslam Alemi” başlıklı dersi yayınlandı. Görmez son ders videosunda tarihte Endülüs’te yaşananlarla bugün Gazze’de yaşananları karşılaştırdı. Prof. Görmez, Endülüs’ün yıkılışında İslam aleminin neden Gırnatalılara yardımcı olamadığını açıklayarak, bugün Gazze’deki katliama İslam ülkelerinin neden yeterince ses çıkaramadığını anlattı.
İşte Prof. Dr. Mehmet Görmez’in sohbetinden satır başları;
Endülüs ya da gönüllerimizdeki adıyla el Cennetül mefkude, yitik cennetimiz. Kendi çağında sadece İslam’ın ve Müslümanların değil tüm insanlığın iftiharı olan Kadim bir medeniyetimiz İber yarımadasında, Tulayı Tula’da, Kurtuba’da, İşbiliye’de farklı din ve medeniyetlerin birlikte yaşadığı, birlikte yaşama ahlakı ve hukukunun en güzel örneklerini ortaya koyan yüzakı bir medeniyet idi. İlim adamlarıyla talebeleriyle, tabipleri, mühendisleriyle filozofları yazarlarıyla meşhur olan adeta İnsan aklının Terakki ve temerküz ettiği bir ilim ve hikmet Dünyası. Doğu ile Batı’yı harmanlayan Afrika, Asya ve Avrupa’yı bir araya getiren müstesna bir medeniyet Köprüsü. Felsefenin bilimin sanatın edebiyatın kültürün mimarinin kucaklaştığı insanlıkla buluşma ve kaynaşma noktası Endülüs.
1 DEVLETKEN 22 DEVLETE BÖLÜNDÜLER
Aslında Endülüs aklımıza geldiğinde adalet ve merhamet dini İslam’ın bir coğrafyaya hakim olduğunda insanların neler yapabileceğinin numune-i imtisali İslam tarihinin hülasası iftiharımız olan 8 asırlık bir medeniyet. Ancak medarı iftiharımız olan bu yitik cennetimiz bu büyük medeniyetimiz niçin yıkıldı. Aslında dönüp dolaşıp bu sorunun cevabı üzerinde düşünmemiz lazım. Cevabı çok basit kişisel çıkarlar, siyasi hırslar, tefrikalar ve bu uğurda tek bir devlet iken 22 devlete bölündüler önce, yetmedi bu devletler kendi aralarında savaştı. Yöneticileri birbirlerine komplolar kurdular. Muluku Tavaif denilen bu dönemde kuzeydeki Hristiyan ülkeler Müslümanların birliğini bozulduğunu gördüler, dirliğin yok olduğunu tespit ettiler ve onların üzerinde yeniden hakimiyet kurma fırsatı böylece yakalamış oldular.
GIRNATA BÖYLE DÜŞTÜ
Avrupa tarihinde rikon kista olarak da adlandırılan Endülüslü Müslümanlardan geri alma diyebileceğimiz yeni bir dönem başladı. Böylece Hristiyan krallıklar Endülüs şehirlerini birer birer ele geçirdiler ve bütün Müslümanları Gırnata’ya tehcire zorladılar. Nihayetinde Gırnata’da Müslümanları kuşattılar. Tıpkı günümüzde küresel siyonizmin Müslümanları kıyı şehri Gazze’de kuşatma altına aldığı gibi. Kastilya ve Aragon krallıklarının birleşmesi, Osmanlıların İstanbul’u fethetmesi ve Papa’nın Bu sebeple Müslümanları Avrupa’dan sürme konusunda Keskin bir tavra girmesi savaşların şiddetini daha da arttırdı yıllara yayılan kuşatmalar neticesinde yankısı yüzyıllarca sürecek hazin bir sonuçla maalesef Gırnata düşmüş oldu. Endülüs medeniyetinin son Kalesi de böylece tarihteki yerini almış oldu.
SÖZLERİNDE DURMADILAR
Aslında değerli kardeşlerim Gırnatalılar da tıpkı bugünkü Gazzeliler gibi çok destansı bir direniş gösterdiler bir mücadele verdiler. Uzun süre direndiler ancak İspanyollar askeri güçle kıramadıklarında Gırnatalıları bir sözleşmeye bir anlaşmaya ikna ettiler. Dediler ki onlara İslam egemenliğinde siz bize hakimken hangi hakları tanıdıysanız, biz de size aynı hakları tanıyacağız diye söz verdiler. Dinlerinde ve inançlarında özgür kalacaklarını taahhüt ettiler ibadetlerine mabetlerine dokunmayacaklarına dair söz verdiler. Eğer isterlerse başka Müslüman ülkelere göçmek isterlerse Gırnatalıların mallarıyla beraber ülkeden çıkmalarına ve Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkelere hicret etmelerine izin vereceklerini vaad ettiler. Fakat maalesef söz sözleşme imzalayıp şehre girince sözlerinde durmadılar ve onları üç şeye mecbur ettiler ya ölüm ya Hristiyanlık ya da sürgün.
Gırnatalılar yaşadıkları bu trajik durumu 2. Bayezid’e gönderdikleri mersiyeler şöyle tasvir ettiler; erzakımız tükendi, halimiz zorlaştı. İşkenceden ve daha kötü şeylerden korkarak itaat etmek zorunda kaldık. Oğullarımız kızlarımızın esir edilmesinden ve çok daha kötü bir şekilde öldürülmelerinden korktuk. Onların Sultanları büyükleri bize dedi ki bu sözleşmede koyduğumuz bütün şartlara fazlasıyla uyacağız dediler. Bize bir de sözleşme kitapçığı gösterdiler. Bu benim emanım ve zimmetimdir dedi. Biz onların egemenliği altına girince bizi mağdur ettiler ve sözleşmeyi bozdular ve sonra ahidlerine ihanet ettiler, bizi mağdur ettiler, zorla hristiyanlaştırma başladılar.
Gırnata halkı sadece katliamlara yangınlara soykırımlar maruz kalmadı aynı zamanda 8 asırlık Bir medeniyyet de tamamen yok edildi. Ortalıkta bir kitap bile bırakmadılar hepsini Evet hepsini yok ettiler. Gırnatalılar yapılanları Osmanlı sultanına şöyle şikayet ettiler, buralara gerçekten kalbin dayanması mümkün değil ve sahip olduğumuz ne kadar Kur’an mushaf varsa yaktılar yakıldı çöplükte necasete buladılar ve dinimizle ilgili nerede bir kitap görürlerse alay ve hakaretle ateşe attılar. Bir müslümana bir kitap bile bırakmadılar, böyle halvete çekilip Kur’an okumak isteyen birisi için bir Mushaf bile elimizde kalmadı. Birisi namaz kıldığında oruç tuttuğunda ve hali bilinir olursa her halükarda onu ateşe atarak azap ittiler. Bizden birisi onların küfür mekanları olan mabetlerine gitmediği zaman papazlar, keşişler en acıklı işkencelere onları maruz bıraktılar.
GIRNATALILAR İSLAM DÜNYASINDAKİ KARDEŞLERİNDEN YARDIM İSTEDİLER
İşte böyle bir zulüm böyle bir zulüm ve vahşeti yaşayan Endülüslüler İslam dünyasındaki kardeşlerinden yardım istediler, yardım beklediler. tam da bugün Gazzeliler gibi Nasıl ki bugün dört bir yandan kuşatılan Gazze halkı her gün her saniye, oradaki çocuklar kadınlar yaşlılar gözlerini Sina Çölü’ne, Refah kapısına diyorlarsa nasıl ki Akdeniz’in ufkuna bakıyorlar ve zalim Siyonistlerin zulmünü püskürtecek, onları oradan kurtaracak Müslümanların İmdat çığlıklarına koşmasını nasıl bekliyorlarsa aynı şekilde o gün de değerli kardeşlerim Gırnata halkı Müslüman kardeşlerinden gelecek yardım için gözlerini denizin ufkuna dikti. Cebeli Tarık boğazına dikti, bekledi bekledi bekledi.
Endülüslü Müslümanlar o gün üç dünyaya üç heyet mesaj gönderdiler. Her bir mesaja da bir istigase imdat mersiyesi iliştirdiler. İlk heyet komşularına gitti. Fas, Tunus, Cezayir ve diğer Kuzey Afrika ülkelerine gitti. İkinci heyet Mısır’a gitti Şam ve haremeyn bölgesindeki hakim olan Memlüklere gitti. Üçüncü heyet ise Anadolu ve Rumelinin hakimi İstanbul’un fethini kazanmış büyük Osmanlı Devletine İkinci Bayazit’e gönderdiler.
ASIL SORULAR
Şimdi işte asıl sorulara geldik bu üç Dünya Gırnatalılara nasıl cevap verdi? Neden yardım edemedi? Neden düşüşü engelleyemedi? Aslında o gün Müslüman coğrafyada dördüncü büyük bir güç daha vardı. O da bugünkü İran’ın temsil ettiği Safeviler idi. Fakat anlaşılıyor ki Endülüslerin zihin haritalarında Umut bağlanacak bir yerleri dahi yoktu.
Gırnata’ya Kuzey Afrika ve Memlüklerden yardım yapılamadı.
OSMANLI YAPABİLECEĞİNİ YAPTI
Osmanlı Sultanı bu mesaja ve tekrarlanan yardım çağrılarına nasıl karşılık verdi. Öncelikle ben tarihçi değilim ama yaptığım okumalardan vardığım neticeye göre Osmanlı yardım çağrılarına hiç cevap vermemiş değildir. Çünkü Kuzey Afrika’da yapılan yüzlerce Master doktora tezinde bu konular çok enteresan tartışılıyor. Herhangi bir netice alamadan geri dönen Kemal Reis komutasındaki küçük bir donanmayı biliyoruz yani bunu Katip Çelebi de bize anlatıyor. Onun dışında Barbaros’un da daha Sonraları endülüslüler Kuzey Afrika’ya taşıma konusunda önemli katkısı olduğunu biliyoruz. 1568-1570 yılları arasında Gırnata da çıkan meşhur isyanda Osmanlı Cezayir üzerinden insan ve silah yardımı göndermiş bunu da biliyoruz. Bu arada yine Cezayir üzerinden gönderdiği bir donanma ise Meriye önlerinde şiddetli fırtına nedeniyle dağılıp batmıştır. Öte taraftan Osmanlı Fransa ile anlaşarak İspanya’ya sefer düzenlemeyi kararlaştırmış, Fransa daha sonra İspanya Krallığı ile anlaşarak Osmanlı ile olan ittifakına sadık kalmamıştır. Osmanlı kudreti ölçüsünde yapabileceğinin azamisini yapmaya çalıştı diyebiliyoruz. Ancak yaptıkları Endülüslüleri kurtarmaya yetmedi.
TÜRKİYE GAZZE İÇİN BÜYÜK GAYRET GÖSTERİYOR
Gırnatalılara yardım ulaştırılmasını engelleyen sebepler bugün Arap ülkelerinin ve İslam dünyasının 3 aydır aralıksız havada, karada ve denizde ufka bakarak bekleyen yaralı Gazzelilere yardım eli uzatamamasında da aynen mevcuttur. Kaldı ki bugün Müslümanların gücü yeterli ve hazır olsa bile bu güç Müslüman ülkeler arasındaki iç çekişmeler nedeniyle zaman zaman bizzat kendi halkını hedef alabilmektedir. Esir Sultan Cem Sultan meselesine gelince bugün düşman zindanlarında esir bir Sultan yok ama Gazzeli kardeşlerine destek olmalarını engelleyen düşmanla çıkar ilişkisi nedeniyle çok sayıda esir Sultan var. Bunu da hepimiz biliyoruz. Türkiye’nin hem devlet hem de millet olarak herkesten daha fazla Gazze’deki kardeşlerine yardımcı olmak için büyük bir gayret gösterdiğini biliyoruz. Ancak tarihte Osmanlı’nın Endülüslü kardeşlerine yeterince yardım eli uzatamamasının nedenlerinin bugün Türkiye için hala geçerli olduğunu da biliyoruz. Fakat bunun Allah nezdinde ne derece bir mazeret olacağını bilmiyoruz. Değerli kardeşlerim Gazze hem insanlık hem de ümmet için artık yeni bir milada dönüşmektedir.
GAZZE’YE DE SEYİRCİ KALIRSAK YÜZÜMÜZ YERDE KALACAK
Olayların değerlerin şartların ölçüleceği bir milat artık Gazze. Artık Gazze’den önce ve Gazze’den sonra diye bir ayrıma gideceğiz. Bu nedenle yaşadığımız tarihi anın sorumluluğunu hepimizin taşıması gerekiyor. Bütün kınamayı ve sorumluluğu ülkelere ve hükümetlere yükleyemeyiz. Bizler Müminler olarak zamanımızı sadece işte şunlar ihanet etti şunlar şöyle yaptı diyerek sızlanarak lanet okuyarak geçirmek belki bize cazip gelebilir fakat Unutmamak gerekir ki ümmetin her bir ferdinin ama her bir ferdinin Allah’a karşı başkasına asla yükleyemeyeceği sorumluluk vardır. Bu sorumluluk herkesin sahip olduğu ne varsa maddi manevi fiziki bilimsel ahlaki, iletişimsel ne varsa kendi imkanı ölçüsünde bu davaya katkı sunmayı iktiza eder. Bugün kuşatma altındaki Gazze’de yaşadıklarımız değerli kardeşlerim 21. yüzyılda hem insanlık hem de İslam ümmeti için bir yol ayrımıdır. İslam ümmeti 15 asırda Gırnata kuşatması sırasında karşılaştığı yol ayrımında beklenen düzeyde yardım edemeyerek Endülüs’ün çöküşünün önüne geçemedi. Bugün biz de aynı şartlarla karşı karşıyayız. Yine bir medeniyetin Kudüs medeniyetinin son kalesinin düşme tehlikesiyle burun burunayız.
İslam dünyasının kalbi olan bu medeniyetin de düşmesine seyirci kalmamız halinde bizlerin de yüzyıllar boyu yüzü yerde kalacaktır.